Raslantısal Gerçeklik

Author: Darkness3 / Etiketler:

Yola paralel uzanan Papav ağaçlarının altında dolaşırken, rastlantının sınırlarında bulunan; Ritros'un "Parantezler" adlı şiir kitabından bir sayfanın umuduyla aradığımız benliğimizin; güneşten kopan radyoaktif parçacıklar kadar uzakta, sıcaklığı kadar da yakında olduğunu bulmamızla başlar; parçalı güneş tutulmaları.İlk o zaman farklı bakmaya başlarız; Dante' nin " İlahi komedya" sına. İlkel dinlerin mütevazı melodileriyle. İlkleri yaşadığımız an ikincil olduğumuzu da anlarız aslında. Öğleden sonra güneş tutulmalarının verdiği kandırılmışlık duygusuyla, aradıkça kaybetmeye başladığımız bulduklarımızın, yerine sihirli camımızı koyarız. Kaybedilecek olan bulduklarımız bittiğinde ellerimizle bulduğumuz kendimizi, benliğimizle yoğurarak gerçekliğimizi oluşturacağız.

İki Adam

Author: Darkness3 / Etiketler:

İki adam trende yolculuk ediyormuş. Biri uyuyormuş diğeri uyanıyormuş. Uyanan adam uyanırken çok ses çıkardığından uyuyan adamı rahatsız edip uyandırmış. Uyuyan adam uyandığında, uyanan adama kötü kötü bakmış önce. Sonra etrafına bakınca sesi bilerek çıkardığını onu bilerek uyandırdığını anlamış. Kızgınlığı daha da artmış ona karşı.
Kendi yerine karar veriliyormuş duygusuna kapılmış. Tam adamı azarlayacak içeri kondüktör girmiş. Bilet kontrol diye seslenmiş. Kompartman da bulunan diğer üç kişi biletlerini göstermişler. Sıra ikisine geldiğinde kondüktör çıkıp gitmiş. Uyandırılan adam tam arkasından seslenecek uyandıran adam eliyle işaret ederek susmasını söylemiş. Uyandırılan adam tam neler olduğunu soracak uyandıran adam koluna girip onu kompartmandan çıkarmış.
Uyanan adam şunu fark etmiş kendileri dışarı çıkarken de diğer yolcular onlara hiç bakmıyorlarmış sanki yoklarmış gibi. Tam bunun da nedenini soracakken kendini hızla giden trenin kapısında bulmuş.
Uyandıran adam tanıdık bir ses tonuyla konuşmaya başlamış: bizim inme vaktimiz geldi hadi inelim” diyerek uyandırdığı adama kapıyı işaret etmiş. Uyandırılan adam şaşkınlık içinde kapıyı açmış tam bu delilik diyecekken yanındaki adam trenden inmiş.
Gözleri faltaşı gibi açılan adam ona hiçbir şey olmadığını görünce tüm gücünü toplayıp adımını atmış. Ayağı toprağa değdiğinde kendisini uyandıran adama dönerek tam konuşmaya başlayacakmış ki hareket etmeyen eski treni görünce bundan vazgeçmiş. Yolcular koltuklarında oturmakta onlar yol almaktaymış.

Bir Filozof, Bir İşçi, Bir Katil, Bir Deli ve Bir…

Author: Darkness3 / Etiketler:

Dördünün yolları bir elma ağacının altında kesişmiş. Hepsi çok açmış fakat ağaçta sadece bir elma varmış. Herkes birbirine bakıyormuş. Meyveyi kimin yiyeceği konusunda hepsi kendinin daha haklı nedenleri olduğunu söylüyormuş.İlk olarak filozof söz almış ve neden meyveyi kendisinin yemesi gerektiğini anlatmaya başlamış.
“Ben hepinizden daha yaşlıyım. Görünüş olarak değil ama ruhum hepinizin dedesi yaşındadır, hep dünyayı daha güzel hale getirmeye çalıştım: sorgulamayı öğrenmeyi, uyanmayı ve gerçekleri bulmayı bana borçlusunuz. Bu nedenle bu meyveyi de almam hiç de haksızlık değil” demiş.
İşçi heyecanla cevap vermiş “Bize öğrettiğini söylediğin şeyler; yine benim günün on saatinde ağır yükler taşımama engel olmadı, aynı zamanda bunları yapmaya da zorunlu kıldı. Sense hep gezip konuşarak karnını en güzel yemeklerle doyurdun. O nedenle sen büyük bir yalancıdan başka bir şey değilsin. Bu meyveyi ben yemeliyim beni kandırdığın için.” demiş.
Katil sessizce söze başlamış: (filozofa dönerek) “Ne seni gördüm ne de seni dinleyerek bu hala geldim.(işçiyi gösterip) Ben ne bir şeyler öğrettim ne de sorguladım. Sadece denileni yaptım ve hayatta kaldım. Şimdi yine o meyveyi ben yiyerek hayatta kalacağım. Çünkü hepinizden daha güçlü olan da benim engel olmak isteyen bedelini öder” diye cevap vermiş.
Deli, katil sözünü bitirir bitirmez meyveyi koparıp havaya kaldırmış. “Evet bizden güçlüsün ama eğer bunu yapmaya çalışırsan ona öyle bir iğrençlik yaparım ki onu asla yiyemezsin. Ne dedem olduğunu söyleyen sahtekar yiyebilir ne de onun kandırdığı şu saf insan. Eğer bunu yaparsam onu sadece ben yerim” demiş.
Sen olsaydın …

Sıkıntı

Author: Darkness3 / Etiketler:

Bazen boşluğa düştüğünüz zamanlarda hayat ne kadar da sıradan gelir öyle değil mi? Yaptığınız ya da yapmak zorunda olduklarınızdan tiksinme duymaya başlarsınız. Ya bu sizin hayatınız değildir ya da rolünüz kişiliğinize göre belirlenmemiştir. Ama oynamıyorum diye kaçma şansınız gerçekten var mı?
Sıkılsanız da oyunu sonuna kadar devam ettirmek zorundasınız. Ruhunuzun sizden alınmasını bilerek yaşamaya da alışmalısınız. İsterseniz siz ben farklısını yapacağım diyebilirsiniz. Beklide gerçekten yapabilirsiniz. Kimin umurunda, sizden başka.
Saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar bunları tüketince ne olduğunu düşündünüz mü hiç? Koskoca bir pişmanlık. Keşkeler ve iç çekmeler. Tüm bunları şimdiden tahmin edipte hiçbir şey yapmamak daha acı vericimi geliyor size de. Belki korkuyorsunuzdur kendinizden ama haberiniz olmadan. Kimseye söylemeden, bilmeden.
Çocuk sorar hocasına yaprakları sallanan ağaca bakarak “yapraklar kendiliğinden mi sallanır yoksa onları sallayan rüzgar mıdır?”. Hocası cevap vermez hikayenin sonunda kendi öğrenmesi için. En acı tarafı da bazı şeyleri kendimizin öğrenmesi değil midir?



Paranoya-

Author: Darkness3 / Etiketler:


Kaç kere kullandınız onlardan? Küçüklerinden: yeşil, mavi, sarı olanlarından; çok acı veya şekerle tatlandırılmış olanlarından; 1 miligramdan, 1 grama kadar kaç tablet yuttunuz bugüne kadar?
Yazanın dahi tam olarak bilmediği, çoğunun içinde tedaviyle alakalı bir şey olmayan; etkisine gerçekten inandıklarınızın ise: etkilerinin içlerindeki uyuşturucu miktarıyla ilişkili olduğunu bilseydiniz yine şeker gibi almaya devam eder miydiniz?
Hatta daha ileri giderek kullandığınız bu ilaçlarla haberinizin olmadığı deneylerin üzerlerinizde denendiğini bilseydiniz ne yapardınız?
Bugün ufak hapşırmanın bile ilaçla tedavi edildiği bir ortamda; ülkelerin emperyalist hedefler doğrultusunda belirledikleri savaş politikalarının, önemli bir kısmının kimyasal silahlara ayrıldığını bilmiyor olamazsınız. Peki bu kimyasal silahların denenmesi uzayda garip yaratıkların bedenlerinde yapılıyor diyebilir miyiz? Böyle bir şey mümkün olabilseydi dahi bir roketin uzaya gönderilme maliyetinin ne kadar olduğunu tahmin edebiliyoruzdur artık.
Peki bunun da uzak bir ihtimal olduğu düşünülürse denek olarak hangi canlı kullanılabilir? İnsan mı? Ama bunu da kanuni yoldan yapmak çok zor.
Devletler vatandaşlarını değişmez yasalarla koruma altına almışlardır. Hiçbir devlet buna izin vermeyeceğine göre bu deneyler kimin üzerinde yapılmalı? Hayvanlar diyorsanız evet bir aşamaya kadar sorunsuz bir şekilde onlardan faydalanabilirsiniz. Ama deneyin bir bölümünden sonra en gerçekçi sonuçlara ulaşmak için insana ihtiyacınız yok mu?
Her şeyin tamamen gizli olduğu birçok denekle en verimli sonucu almak için kullanılabilecek metot olarak ilaç sektörü seçilebilir mi?
Üretildiği ülkede yasaklanan ilacın ihraç ülkelerinde hiçbir yasağa tabii olmaksızın kullanılmasının altında bir şeyler aramak bir PARONAYA başlangıcı mı?

Haydi Savaşa!

Author: Darkness3 /

Bilmeden gidenlerden arta kalanlardık yalnızca. Korumaya çalıştıklarımızın ötesinde olmak ve olmamanın acısıydı bu. Ne giden memnundu ne de kalan. Peki akıllarımız nasıl üstesinden geliyordu bunun. On yaşında bir çocuk cesetinin üstünden geçen eve dönebiliyor muydu gerçekten?. Ama yine de yılmadık hiçbir zaman. Yaralarımız sardık kırpmadık gözümüzü, geride dönemedik. Ne için savaştığımızı bilmeden savaşıyorduk. Sadece denileni yapıyorduk.
Karşı tarafa düşman lakaplarıyla saldırdık.Sevdiklerimizi göremeyeceğimiz korkusuydu süngülerimiz. Kendi korkaklığımızsa miğferlerimiz.
Tüm savaşlarda olduğu gibi kazanan kimsenin olmadığını geç anladık ama anlatamadık, anlatmadık. Hep yenilerini yolladık: kardeşimizi, sevdiğimizi, oğlumuzu; beklide hiç söylemesek de korkarak kendimizi. Sorgulamadan onca insan serildi topraklara. Bastığımız yerde feryatları dindirmeden saatlerce, günlerce, aylarca, yıllarca savaştık.Biz savaştık, ağıtlarla anıldık, sadece denileni yaptık.
Siz hiç ölü birine baktınız mı? Onu dinlediniz mi günlerce? Çaresizliğini anladınız mı ölüm bir adım uzağınızdayken???
Haydi savaşa!

Merhaba

Author: Darkness3 / Etiketler:

Dünya’yı anlamaya çalışmak basit sorularla başlar önce.

- Anne Tanrı ağladığı için mi yağmur yağar?

Sorularımıza aldığımız yanıtlar tetikler diğer sorularımızı.
-Tanrı beni neden yarattı anne?
-Tanrı’ ya ibadet edip cennete girmeye hak kazanmak için yaratıldın çocuğum.

Sorularımıza aldığımız cevaplar bizi tatmin etmese de yavaş yavaş kalıplarımızı oluşturmaya başlarız.
-Ama neden? Biz Tanrı’nın oyuncakları mıyız ki hem Dünya’ya gönderilip hem de dediklerini yapmak zorunda kalalım.
- Sus! Çarpılırsın günah. Böyle saçma sorular sorma.

Böylece Dünya’mızı oluşturmaya başlarız. Yasak soruları sormamaya özen göstererek. Bazen bu soruların içine masumane sorularda girse de asla cevaplarını alamayız ve tüm sorularımızı içimize atarız.
-Ben nasıl Dünya’ya geldim?
- Kuşlar getirdi oğlum.
- Ama nasılll?
- Şiiişşt sus bakayım çocuklar öyle her şeyi merak etmezler.

Merakımızı giderecek cevapları alamadığımızdan, yasaklı soruları da soramadığımızdan sorgulamayı unutmaya başlarız. Okul çağına geldiğimizde ise hazırladığımız kalıpların dolum vakti gelmiştir.
-Konuşma, koşma , bağırma, dersine çalış bunu ezberle-
-Kursa git hocanı üzme vs.

Üniversite yılarında da kalıplarımız doldurmuş ve dünyaya bu kalıpların arkasından bakmaya başlamışızdır.
-İçine kapanık, hakkını arayamayan, sorgulamayan, bireyler haline gelmişizdir.

Tüm bu baskılara inat yeniden sorgulamaya başlamak için tüm dostlara Merhaba!